20 Aralık 2011 Salı

FAYT KILAP -FIGHT CLUB OLARAK DA BİLİNİR-


 AKIL DER Kİ

Genel Bilgi:
           Orjinal adı Fight Club (fayt kılap) , Chuck Palahniuk tarafından yazılmış romanın beyaz perde versiyonu olmakla birlikte kült bir film olarak gösterilir. 1999 yapımı olan filmin yönetmeni öncedende "Se7en" filminde Brad Pit'le çalışmış olan David Fincher'dır. Hayal dünyasına yetişmenin imkansız olduğunu düşündüğüm Palahniuk bu kitabı 3 yıl önce yayınlamıştı.
Filmin soundtrackleri grammy ödülüne layık görülmüş Dust brothers tarafından hayata geçirildi.
Dövüş Kulübü ABD'de 37.030.102 $ , uluslar arası olarakta 63.823.651 $ hasılat yaparak toplam kazancını 100.853.753 $'a ulaştırmıştır. Gösterime girdiği ilk hafta 11.035.485 $ gelir elde etmiştir. Rakamlara dayanarak gayet başarılı bir yapım olduğunu söylemek zor değil. Görülenin ötesinde bir film olmuştur hep Fayt Kılap.
           2000 yılında film en iyi ses efektleri dalında oskara aday oldu ve 1 yıl sonra kasım ayında en iyi film dalında Brit ödülünü kazandı.
Elde edilen başarı üzerine bilgisayar oyunuda çıkarıldı fakat filmin ve kitabın hayranları tarafından ticari amaçlı olması ile suçlandı.
Dip Not: Yönetmen Fincher film çekiminde normal miktarın 3 katı miktarda film makarası kullanmıştır. Bu da yaklaşık 1500 makaraya tekabül etmektedir. Film sübliminal mesajlarla doludur.
           Şiddet unsurunun bolca bulunduğu sahneleri ve anarşizmi özendirdiği gerekçesiyle büyük tepkiler almış ve bu tepkiler sayesinde daha geniş kitlelere ulaşmış bir film olan Fayt Kılap bir çok alt metin barındırır. Film 63 milyon dolar bütçe ile çekilip senaryosu JimUhls tarafından yazılmıştır.
Tema olarak modern topluma ve onun tüketim kültürüne keskin eleştirilerin esas alındığı söylenebilir.İdeolojik ve felsefi teması bir çok kişi için başrollerin medyatik imajlarını yada vurdulu kırdılı dövüş sahnelerini gölgede bıraktığını söylesede Palahniuk'un yarattığı dünyayı beyaz perdeye başarılı bir şekilde beyaz perdeye geçiren David Fincher takdiri hakediyor. Toplumsal alanda ufak bir aydınlanma ve sembolik olarak anarşizm sübliminal mesajlarla süslenerek başarılı biçimde tasvir edilmiş.
Oyuncular:
           Filmin başrolleri Edward Norton (anlatıcı) , Brad Pitt (Tyler Durden) ve Helena Bonham Carter'dır (Marla Singer).
           Brad Pitt ikinci kez çalıştığı David Fincher'la iyi anlaşmış olucak ki çalışmalarının devamını sürekli izletti bizlere. Pitt Fincher'ın 3 filminde rol buldu kendine (Se7en , Fight Club , Benjamin Button).
Edward Norton'ın 6. sinema filmi olma özelliği taşıyan Fayt Kılap kesinlikle Norton'ı zirveye taşıyan yapımdır. Bundan bir önceki sene American History X ile kariyerinin yükseklere doğru ilk adımlarını atan Norton fayt kılapla zirveye oturmuştur. Çift kişilikli karakterlerin adamı olarak tercih edilen ilk isimdir.
Helena ise çokça ödül sahibi 66 doğumlu kraliyet soyundan gelen fakat bundan nefret eden ve diğerleri kadar olmasada kariyerinin dönüm noktası fayt kılap olan yıldızlardan biri.2006 yılında Cannes Film Festivali jüriliği vardır.Harry Potter Zümrüdü Anka yoldaşlığından son filme kadar oynadığı Bellatrix rolü kariyerinde mihenk taşı olarak görülebilir.
           "Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok, ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaş, en büyük buhranımız hayatlarımız." repliklerinin olduğu fayt kılap gerçek bir külttür.
Dip Not : Filmde bir ara Edward Norton dönüp seyirciye Tyler Durden adlı karakteri,mesleğini ve uğraşlarını anlatıyor. Bu fayt kılapın ne kadar anarşist olduğunun bir göstergesidir. Fayt kılap'ın sinemacılara tepkisini seyirciyi rahatsız edici ve biliniyomuş bakışları altında bırakarak vermesi izlenebilicek en kusursuz yöntemdi belkide. En son alt metin dolu filmimizin bu bölümü Brad Pitt'in "Bakma rahatsız oluyorum." cümlesiyle diğer bir deyişle seyircinin sinemaya tepkisiyle son buluyor.


FİKİR DER Kİ

          Hangi birinden başlasam bilmiyorum ki. Subliminalden mi, 25. karelerden mi, kıllı Brad'ten mi Chuck abinin korkutucu zekasından mı... Aklın yorumu şimdiye dek duyduğum en iyi yorumdu belki de: "Bu film erken abi". Düşününce cidden de öyle. Hangimiz henüz 1999 yılında subliminal mesajlardan bahsediyorduk? Hangimiz 'sahip olduğumuz şeylerin aslında bize sahip olduğu' gerçeğini cesurca ve bilinçli bir şekilde dillendirebiliyorduk? Bana sorarsanız -ki sorun ben zeki bir insanım. çok zekiyim. o derece. neyse- Fight Club, Akıl'ın da dediği gibi 'yanlış zamanda' çıkmasının en doğru olduğu belki de tek filmdi. Döneme bakıyorum da, belki de sinema sektörünün en akılcı, en reformcu filmlerinin çıktığı o zamanla şimdiki yüksek teknoloji ürünü filmlerden olma yapay piyasayı karşılaştırmak imkansız. Neyse onu bir gün ayrıca konuşuruz.
          -Önyargıları Kırın, Bilinçlenin ve Adam Olun-
          Filme karşı, izlemeyenlerin ön yargısı genellikle isminden kaynaklanıyor. İçinde dövüş ve kulüp geçince aksiyon sanan aklı evveller oluyor. Aynı aklı evveller -benim gibi- filmi izledikten sonra hayatının bir köşesine -baş köşelerden birine- oturtuyor her karesiyle o ayrı. Ama film öyle düşündüğünüz gibi değil abilerim ablalarım. Oldukça entelektüel birikimi olan, kendinden emin, kaygısızlık kaygısıyla çekilmiş kült filmlerden biri. "Şimdi kornelyus var bizim. bi de taylır var abi taam mı. sonra kornelyus böyle uyuyamıyo falan işte.. mmm.. neyse sen izle anlarsın zaten çooğş film ganga" ya da "abi bired pit çook taaattlıııaaaaa" diye yorumlayan  insanlardan dolayı da bir ön yargı söz konusu (laf aramızda içimdeki bu dert daha yeni sönmüştü ki biscolata reklamları yarama tuz bastı her neyse). O yüzden filmin içeriğinden henüz bahsetmemişken okuyan arkadaşlara ufak bir tavsiye vereyim: filmi kimseye sormayın çünkü anlatılacak bir konu yok. Film baştan aşağı bir konu zaten. Eğer adonis ve six pack görmek istiyorsanız bunun için siteler var. Ayrıca bu yazıyı da okuma artık içeriğe gireceğim sürprizi kaçmasın. Bir de git izle hayvan herif film sitelerinde dolaşıyorsun daha bir Fight Club bile izlememişsin ayıp!
          İlk izlediğimde -231898 kere falan izlediğimi sanıyorum- Brit ödüllü müzik ve ses efektleriyle etkilemeyi başarmıştı. Ardından 127 Hours'ı izleyene dek işittiğim en iyi ses efektleriyle -ki F.C. hala daha iyidir kanımca- ve Tyler'ın (Brad Pitt) giydiği, o her kıyafette ayrı bir dönemi yansıtan konsept fikriyle, daha da önemlisi Anlatıcı'nın -ona Cornelius demeyi daha çok seviyorum- (Edward Norton) anlatıları ve insanı derin düşüncelere sürükleyen anarşisiyle film baştan aşağı kült kokuyor. O açıdan sayın ergen kardeşlerim, şunu bilmelisiniz ki biz sizden daha şanslıyız.



-Nerede Nasıl ve Niçin İzlenmeli/İzlenmemeli-
           Dediğim gibi filmi birçok kere izledim. Zira tavsiye etmiyorum çünkü bizle aynı kafadaki adamlar da o filmi yalnızca bir kere izlemekle doyamazlar zaten. İnsan ikinci izleyişinde konuya daha hakim olduğunu düşünüyor. Konuşmaları daha iyi analiz etmeye çalışıyor. Tyler'ın nerelerde göründüğünü anlamaya çalışıyor -ki tavsiye etmem filmin sonundaki çıplak Brad Pitt görüntüsünü düşününce-. Ne bileyim "abi nasıl anlamamışım yahu" gibi triplere giriyor yani oluyor böyle şeyler bize de oldu. Aslına sadık kalmamış bu romandan dönme filmde baştan aşağı Chuck Palanhiuk kokusunu almak da mümkün (en az bir kitabı okunmalı). Sonraki izlemelerde de genellikle detayların üzerinde duruyor insan. En son Akıl'la beraber kız arkadaşlarımızın anlamsız bakışları eşliğinde "abi bak adamların kıçları yumuşakken şimdi kaya gibi sert diyor arkada gucci'nin çıplak adamlı reklam panosu görünüyor" falan gibi artık ucu illuminatiye varacak geyiklere kadar sürdürmüştük muhabetini. Zaten insanı çeken yanı da bu oluyor. Yani yalnız izlersin, sevgilinle izlersin, kafan dumanlıyken ya da arkadaşlarınla izlersin. Sıkılır bir daha izlersin. Sonra bir Dacia görürsün vesaire vesaire... Sonuç olarak her seferinde bambaşka çıkarımlarda bulunursun. Karakter belirlyici bir filmdir bence. Film de bunun üzerine kurulu zaten. Anlatıcı'nın olmak istediği her şeyi Tyler oluşturuyor.
          Facebook'un Can Yücel ve Küçük İskender gibi kurbanlarından biri de Fight Club'dır diyebiliriz esasen. Sıkı bir facebook kullanıcısıysanız ve ergenseniz, filmi sırf duvar fotoğraflarından ve duvar yazılarındaki F.C. diyaloglarından çözebilirsiniz. Bir foto da siz koyarsınız sonra. O yüzden allah belanızı versin . Gidin buradan!
-Konudan Bi'ufak Bahsetmek Gerek-
          Her ne kadar sözlüklerin ve Wikipedia'nın zengin ve bi'dolu anlatımı söz konusuysa da kendimce bahsedeceğim ilerleyişten . Genel anlamda film bir Anlatıcı'nın kendi sıkıcı hayatını yorumlaması ve bunlardan yaptığı çıkarımları kendince açıklamasıyla ilerliyor. Uykusuzluk problemi yaşayan Anlatıcı (ki başrolün adının filmde verilmemesi enteresan ve hoş bir detay bana göre) bu sorunu önce ilaçlarla atlatmaya çalışıyor. Doktorun, uyku hapları için Anlatıcı'ya ilaç yazmaması ve bunun sadece strese bağlı kronik bir rahatsızlık olduğunu söylemesi yetersiz geliyor. Buna isyan eden Anlatıcı'ya doktor, daha büyük sorunların da var olduğunu, kendini şanslı saymasını söylemesi üzerine süper bir fikir vermiş oluyor. Anlatıcı ölümcül hastalıklara sahip insanların gittiği bir terapi seansları topluluğuna katılıyor. Oradaki insanların durumlarını trajikomik bir dille anlatması buna rağmen kendisiyle alay edercesine buna ihtiyaç duyması da bana çok ironik geldi. Evveldeki uykusuzluk problemi, terapilerde döktüğü anlamsız ve zorlu gözyaşları eşliğinde damla damla yok oluyor. Bu yalancı adam, bu sistemi Marla (Helena Bonham Carter) ile tanışana dek başarılı bir şekilde sürdürüyor -Marla'ya aşık olacaksınız filmi izlerken. Sonra karşınıza çıkan ilk sıska kızın üzerinde, Tyler'ın Marla'ya yaptıklarını tatbik edeceksiniz. Emin olun.- Fakat, Marla'nın terapilere gelme bahaneleri -sinemadan daha ucuz olması, bedava kahve ve kimsenin konuşma sırasını beklemek zorunda olmaması gibi- Anlatıcı'yı rahatsız ediyor. Bir ipte iki cambaz, aynı gerçeklikte iki yalan. Aç gözlülük. Tüketici toplum. Bencillik. Sırf buradan onlarca çıkarımda bulunabilirsin. "abi adam manyak yaa" diyorsan allah tekrar belanı versin. Neyse uyku problemleri gene baş gösteren Anlatıcı, Marla'yla bir anlaşma yapıp birbirlerine rastlamayacakları şekilde belli günler terapilere gitmek için anlaşma yapıyorlar. Tekrar düzgün bir sisteme oturan alışkanlığı Anlatıcı'nın aldığı bir iş seyahatiyle bozuluyor. Seyahat dönüşünde uçakta "tek porsiyonluk arkadaşı" Tyler Durden ile tanışan anlatıcının hayatını o andan sonra farklı gelişmeler bekliyor. Devamını da izleyip göreceksiniz $ürprizi kaçmasın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder